Sevgili Eylül,
seni özlemişim.
Sabah ve akşamları içimi ürperten serinliğini,
gün ortasında esen tatlı rüzgârı,
uzun zamandır geçmediğim sokaklarda yürümeyi,
araya giren yazın ardından tekrar eski dostlarla buluşmayı,
daha az plan yapmayı ve güneşten daha az korunmayı…
Bu güzelim bahar halini özlemişim.
Geç kalınmamış sabahları
ve biraz sakinleyen yazlık mekanları…
Yaprak dökümlerini,
“yarın yağmur yağacak” diye anons edilmesini,
puslu havalarda cam kenarında oturmayı,
hüzünlenmeyi ve hüznün bugünlere yakışmasını
özlemişim.
Mum ve tütsü yakmayı,
karanfilli çaylar demlemeyi
ve daha çok uyumayı da…
Eylül’ün
ne sonunda kavuştuğum yaz
ne de sürekli kaçtığım kış gibi olmasını özlemişim.
Bazı şeylerin bitmesini,
bazı şeylerin başlayabileceğini ümit etmeyi,
çok’ların azalabilmesini ve
aşırılardan kaçınmayı da.
Tanımsız kalabilmeyi,
daha esnek bakabilmeyi,
etiketlemeden de anlam bulabilmeyi
çok özlemişim Eylül.