Özlemek…
Neyi dersen…
Ne çok şey var aslında bir sevgide özlenen.
El ele tutuşmak mesela.
Sarılmak.
Şakalaşmak.
Susmak.
Konuşmak.
Küsmek.
Küsüp kızıp gitmek.
Gitse de orda kalmak.
Kızmaksa da azıcık kızmak, çok az.
Ya da ne biliyim, kızdığında bile pek tatlı olabilmek.
Nefesini hissetmek.
Soluk alışını özlemek.
Göğsünde yatmak.
Saçını, alnını okşayarak uykuya dalmasını izlemek.
Birlikte uyuyakalmak.
Sarılarak uyuyakalmak.
Derin derin içine çekerek koklamak.
Güne çiçeklerle uyanmak.
Günü çiçeklerle uyandırmak.
Ziyafet kahvaltılarla şımartılmak.
Usulca seslenip öperek uyandırmak.
Gözlerini açınca Günaydııın! diye seslenmek.
Kapıyı açınca Hoşgeldiiin! demek.
Kapıdan girince sarılıp öpmek.
Acıktı mı, rahat gitti mi, eve vardı mı, diye merak etmek.
Sakarlıklar ya da saflıklar yapınca bile “seni seviyorum yaaa” demek.
Yan yana yatarken içi pırpır etmek.
Yüreği dışarıya çıkmak ister gibi atmak.
Sevdiğine çay yapmak.
Acısıyla tatlısıyla herşeyini paylaşmak.
Konuşmak yerine bakışarak da anlaşmak.
Hatta arada kilometrelerce mesafe de olsa yüreklerimizle konuşmak.
Sevdiğinin midesi rahatsızlanmasın diye çok şarap içtiğinde bir bardak da su getirmek.
Bütün gün el ele yürümek.
Sonra da çimlere birlikte uzanmak.
Geçmişi ve geçmiş aşkları anlatmak.
En samimi haliyle anıları paylaşmak.
İyi geceler ve tatlı rüyalar özlemim, demek.
Yanındayken çekinmemek.
Yanındayken kendin olmak.
Yanındayken biz olmak.
Hissettiği gibi yaşamak.
Hissettiği gibi davranmak.
Kendi olmak.
Kendini tanımak.
Kendini hatırlamak.
Kendi olarak biz olmak.
Hissettiğini paylaşmak.
Hissetmek.
Hissetmek.
Özlemek.
Yanındayken bile özlemek.
Özlediğinde yanında bulmak.
…
Özlemek,