Bazı mucizeleri nasıl anlatırsın?
Nefesin kesilmiş şekilde uyanırsan bir gece yarısı ya da sabaha karşı, nerde başlayıp bitiyor belli değilse zaman…
Uyanıp gözlerini tavana diktiğinde de o mucizevi bakışları görmeye devam ediyorsan…
Bazı güzellikleri nasıl sarmalarsın?
Mathilda’nın söylediği gibi hissediyorsan, daha önce hissetmediğin bir duyguyu anlatmaya çalışıp bocalıyorsan…
Bazı an’ların fotoğrafı nasıl çekilir? Diğer anlardan çok daha özel ve yakın ve beklenmedikken… Yanında taşısan da kameranı, o an en özel an olduğu için sana aittir sadece. Nasıl paylaşabilirsin ki?
Hayat…
Bizi heyecanlandıran an’lara ve Hayatı güzelleştiren insanlara kadeh kaldırabilmek…
Tam da dediğin gibi,
An’ı kaçırmamak… Mesele bu değil mi…
Üstadın dediği gibi bir şey işte.
Alıp başını gitmek de öyle, içinde kopan fırtınalar da.
Etrafındaki sesleri izleri gözleri ama en başta içindeki sesi duymaya başlamak;
Önyargısız dinlemeyi ve huzurla sevmeyi hatırlamak…
Bu sabah yağmura tutulacağını bilmeden, ellerin ceplerinde, omzunda bir bez çanta, şemsiyesiz ama kapüşonlu, yürüyüşe çıkmak…
Yağmurda ıslanmayı ve serinliği, yağmurda ıslanarak acelesiz yürümeyi, motordaki çay ve salep kokusunu sevmek…
13 saatlik uyku tembelliğinden sonra atom karınca gibi hareketli, pek esprili, kahkahalı, muhabbetli, ruhumu temizleyen bir güne uyanmak.
Kandilli Suna’nın Yeri‘nden, sanki kafaları çekmiş gibi neşe’yle kalkıp emanet arabayı bile severek kullanmak, sürekli kahkaha atarak gitmek… Gitmek, gitmek…
Wasabili ve çilekli çikolatalar; kahve ve beyaz çay ile mest olurken
Star Wars Episode III ile hayata yeni bir sayfa açmak…
Aşk…
Bakışlarında ruhunu görmekle bir’miş.
Düşünmeden kurduğu bir cümlenin o saflığına bitmek’miş.
O’nunla el ele tutuştuğunda içinin ısındığını, parmaklarına her dokunuşunda bir can’la dolduğunu hissetmek’miş.
Aradığı sözcüğü kendi söyler gibi şıp diye bulabilmek’miş.
Çok özledim, demesini özlemek’miş.
Neyi anlatmak istediğini
en başından bilmek’miş.
Altında yürüdüğün bir bulutu görmek
Üzerine yağan yağmuru hissetmekmiş Aşk.
Bir ahşap evin cumbasında oturan teyzeye el sallamak
Apartman köşesinde dilenen amcaya
“senin için aldım”, diyerek fırından sıcak simit getirmekmiş.
O, gözlerinin içi parlayıp, “teşekkür ederim kızım, hep mutlu ol güzel kızım”, dediğinde gözleri yaşarmakmış.
Bu kısacık hayatında sevmek,
deli gibi sevmek
en özel an’mış.
Mathilda gibi eli ayağına dolaşır gibi,
İki kelimeyi bir araya getirememek gibi…
Bir kuşun kanadında dünyayı seyreder gibi
Şömine ateşinde çıtır çıtır yanar gibi…
O’nun ürkek bakışlarına kıyamamak’mış.
Nilhan Fidan
Hayat, Aşk, Mucize…,
Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/nilhanf/public_html/wp-content/plugins/gd-star-rating/code/blg/frontend.php on line 705
Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/nilhanf/public_html/wp-content/plugins/gd-star-rating/code/blg/frontend.php on line 574
MUCİZE, HAYAT, AŞK. Bu üçü için ayrı ayrı kitap yazılır ama üç kitabın da dönüp dolaşıp geleceği tek cümle;
“Mucize Hayattır, Hayat Aşktır, Aşk SEN sin”
Olur bence.
Ya siz ne dersiniz?