“Her şehrin karakteri var.
Berlin’de soğuk,
Londra’da yağmur,
Sofya’da kar olmalı.
O zaman güzel.” dedi.
İskoçya’da olmak isterdim şimdi.
Yeşil çayırlarda yuvarlanıp
soğuğa çıkıp
soğuktan donup
üşüdükçe ayılıp
ayıldıkça haykırıp
bir bar taburesinde
yaşlanmak isterdim.
Bir çocuk gitti bugün.
Aramızdan bir yıldız kaydı.
Daha yaşanmamış aşkları, alın teri ve umuduyla gitti o.
Belki baharın adı Nisan
göbek adı Mayıs’tı.
O belki aşık olacaktı bu bahar.
Beyaz dalların altında ilk kez elini tutacaktı.
Yaz ilk önce Akdeniz’de anılıp
Hiç gidilmeyen bir ülkede, belki Portekiz’den okyanusa uzanacaktı.
Kim bilir belki bugün ya da dün
Belki yarın…
Belki umut…
Camdan başını çıkartmış, kollarını pervazdan sarkıtıyordu.
“Ben de öyle düşündüm”, dedi, “ne fark eder, dedim ve gülümsedim”.
Başını benden tarafa çevirip gülümsedi. Gözlerinin içinden gamzelerine kadar büyüdü sevinci.
“Hadi gidelim mi”, dedim. “Gidelim”, dedi.
Kontağı çevirip gerisini düşünmeyecek bir an’ı özledik birlikte.
Kimseye hesap vermeden ve varış noktası bilinmeden çıkılan zamansız bir yolculuk.
Bir çekmecede saklanan yurtdışı çıkış pulu gibi, umutla eş anlamlı, özgürlük gibi, kaçış gibi, sürgünü bile tatlı bir yolculuk olsun, dedik.
Radyoyu açarken gözleri daldı. “Senin için sakladığım tüm şarkı sözlerini bestelemek isterdim” dedi. “Gitar çalmayı bile öğrenirdim senin için.”
Bugün, dedim, bugün içimde bir yolcu var. Otobüs biletini rüzgâra kaptırmış, terminalde yalnız başına kalakalmış bir yolcu.
Lastiği patlamış bir uzun yol şoförü, bir elini siper ederek cigarasını yakarken, muavin elleri ceplerinde karşıdaki vadiye bakıyordu. Belki o vadide sevdiği kızla karşılaşacak, belki nehre bakan yamaçlardan birinde kendine bir yuva kuracak, belki dedesinin elini öpmeye gittiği bayram günü jandarma kapısında dikilecek ve “neymiş suçum”, dediğinde, cevap alamayacak.
Bugün, dedim, bitkin bir yolcu bindi duraktan. İki elinde iki dev gibi bavul, içi anılarla yüklenmiş, sırtı kambur, ayakkabıları paralanmış. Sanki tüm dünyanın yükünü almış da yüreğinin ortasına oturtmuş, o anda kendini de hapsetmiş.
Yolcunun yanında oğlu, gencecik, boynu bükük, gözleri ışıl ışıl, elinde bir somun ekmek, kartal kaşları altında bir umutla beslenmiş. Onun dünyasında ne az çok, ne çok azmış da bir ses edip tek çıt çıkarmadan çıkacağı yolu en başından kabullenmiş. Cam kenarına oturmak istemiş sadece, o da dışarıyı izlemek için. Ama gel gör ki uykuya yenik düşmüş o da aynı gün. Günlerce uykuda kalmış. Umutla beslenen yürek kilo kaybeder mi, demek umudu da alınmış elinden ki bu çocuk her geçen gün erimiş.
Bugün, bugün ben konuşamıyorum. Özlüyorum. Ağlamak istiyorum. Yürümek ve yağmurda ıslanmak istiyorum; ama yerimden kıpırdayamıyorum. Çığlık atmak istiyor; yutkunuyorum.
Belki bir başka gün, başka bir ülkeye yolculuk yaparız. Neresi, demene gerek olmadan, uçağa atlayıp gideriz. İrlanda’da yol kenarında mola verir, karşı vadideki nehre karşı kadeh kaldırırız, diyorum.
Belki, bir gün.
Belki, umut…
Bugün ya da dün.
15 yaşında bir çocuk,
17 aylık bir bebek.
Yüreğim kaldırmıyor artık.
Onların mekânı cennet de
biz bu cehennemde nasıl nefes alacağız?
Bugün ya da dün,
Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/nilhanf/public_html/wp-content/plugins/gd-star-rating/code/blg/frontend.php on line 705
Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/nilhanf/public_html/wp-content/plugins/gd-star-rating/code/blg/frontend.php on line 574
İki On Beş Yaş İki Farklı Yaşam.
On beş yaşında babasız kalmak zordur. İnsanın içene oturur acısı. Bir erkek olarak bir şeyler paylaşmak ihtiyacı duyduğun zamanlardır ama soracak sadece anne vardır, Ona da soramazsın. Soramadıkça isyan edersin. Bir kız sevmişsindir anlatamazsın. Gözlerin dolar, için titrer, yutkunamaz olursun. Her kendini kötü hissettiğinde ve Ona ihtiyacın olduğunda gittiğin yer bellidir. Saatlerce oturursun mezarın başında, her şeyi anlatırsın Ona ama cevap alamazsın. Zordur babasız kalmak On Beş yaşında, yönünü bulamazsın. Kimileri acıyarak bakar ve şefkatle yaklaşır sana ama sen kabullenemezsin. İsyan devam eder sana iyi davrananlara bile çünkü bilemezsin anlatan olmadığı için bunun iyi niyet olduğunu. Rüzgârları sevmez olursun her estiğinde kokusunu getirdiği için sana. Güneşe kızarsın her parladığında yüzünü hatırlattığı için. Yağmurlar ve soğuk acı verir sana sığınacak bir kanadın olmadığı için altına. Alışırsın ama unutamazsın.
On Beş yaşında bir çocuğunun bu dünyadan gitmesinden sonra çocuksuz kalmak nasıldır? Hiç düşünmemiştim ta ki düne kadar. Hiç bu yönden bakmamıştım hayata. Dün kucağında okşadığın saçların bu gün ellerinin arasında olmaması acısını hissedemedim. Okuldan geldiğinde yemeğini hazırlayıp karnını doyurduğun can parçasının yemek yediği tabağın bu gün boş kalması nasıl dayanılır. Dayanılır mı?
Bir baba ve anne olarak dün arka odadan sana seslenen can parçasının bu gün sesini duymamak nasıl bir acı verir? Her odasına gittiğinde yatağını boş görmek, mahalle arkadaşlarının dalgınlığına gelip kapıda “ev demi?” diye sormalarına cevap verememek, kapının eşiğine yığılıp kalmak zor mudur? Yüreği yakan bu acı kor mudur? Her akşam camın kenarına oturup mahallede oynayan çocukların arasında kendi çocuğunu görmemek dokunmaz mı? O ev artık Onsuz soğuk olmaz mı? Bilemedim.
Bir gün, ileri de bir gün sevdiği kızı sana anlatmasını hayal ettiğin oğlunun hiçbir zaman sevemeyeceğini ve sana sevdiğini utana sıkıla anlatamayacağını bilmek koymaz mı? Hani askerlik hayalleri ve gururu yaşayacaktın? Askerden gelince sevdiğini isteyecektin Allah’ın emriyle kızın babasından. O kız olmayacak ki! Bunu bilmek yıkmaz mı? Bilemedim.
Rüzgârları sevmez olur musun? her estiğinde kokusunu getirdiği için sana. Güneşe kızar mısın? her parladığında yüzünü hatırlattığı için. Yağmurlar ve soğuk acı verir mi? sana sığınacak bir kanat olduğun halde sığınacak kimsen olmadığı için. Alışır mısın? Alışırsın ama UNUTAMAZSIN.
“Bakma öyle be çocuk.
Siyah saçlarını saplama yüreğime ok gibi.
Gözlerin acıtıyor yüreğimi,
maviliği kadar derin bir acıyla.
Bakma be çocuk, bakma.
Yüreğimi dağlatma, bakma,
Beni ağlatma.”