Kassandra yarımadasında Pefkochori‘de kaldık biz.
Ortadaki yarımada, Sithonia’ya uğramadık, oraların daha bakir ve sakin olduğunu söylediler. Koyların çok daha güzel olduğunu söyleyenler de oldu.
Kassandra yarımadasının batı tarafı için de rüzgarlı oluyor dediler, gitmedik. Ama bence bir sonraki sefere hem batı tarafı hem Sithonia denenmeli.
Halkidiki’ye geliyorsanız, tavsiyem salaşlığa, rahatlığa, güzelliğe ve tembelliğe, herşeye ama herşeye hazır olun. Internetiniz çekmeyebilir, wifi her yerde yoktur, olsa da varla yok arasıdır ve alışık olduğunuz sosyal medya mesaisini bırakmanız gerekebilir. Hatta gerekebilir değil bence gereksin. Bırakın.
Halkidiki’de daha çok otele yakın plajlara gittik. Kimbilir daha ne plajlar vardır… Keşfetmesi size kalmış..
Yunan anakarasındaki bu ilk tatilimde Ege rüzgarlarının plaj atmosferini günden güne değiştirebileceğini farkettim. Pazar ve Pazartesi günü günlük güneşlik ve esintisiz geçtikten sonra rüzgar ve bulutluluk durumuna göre plaj seçimlerimizi gözden geçirmemiz gerekti.
Keşif sırasına göre gittiğimiz plajlara gelince;
(1) Golden Beach: Otele akşamüstü giriş yaptığımız için çok fazla araştırmadan 5 dk içinde gittiğimiz ilk göz ağrımız 🙂 Oldukça salaş bir yer, kum çakıl karışık, bir büfesi var sadece ama bana samimi ve huzurlu gelmişti. Özellikle Pazar akşamı daha da sakin olduğu için sanırım yürüyüş yaparken çok güzel kareler çektim. Daha sonra gittiğimizde hemen yanında Summer Time diye bir mekan olduğunu da farkettik, dar bir alandaydı ama deniz daha da sakindi burda ve biraz daha yürüyünce halk plajının orası tam kuytuda kaldığı için deniz çarşaf gibiydi.
(2) Koursaros Beach: İkinci gün gittiğimiz Koursaros, Golden Beach’ten biraz daha güneyde kalıyor ve beach club tanımına daha çok uyuyor. Gerçi Türkiye’de şık ortamlara alışıksanız burası da pek elit gözükmeyebilir ama zaten Halkidiki’yi de şıklıktan çok doğal güzellikleri, çevre ülkelerden arabayla gelen hesaplı tatil peşindeki turistleri ve yerli yazlıkçılarıyla anmak daha doğru olacak bence. Halka karışmaya hazır olun; çünkü aslında plajlar da halkın 🙂
(3) Agora Beach: Yanındaki Alexander the Great Hotel’in plajını kullanmıştık biz. Deniz dalgalı ve taşlıydı, çok keyif vermediği için öğleden sonra Golden Beach’e geri dönmüştük. Yalnız mekanın bir artısı 40 dakikalık bir sırt masajı oldu (€30). Açıkçası Agora restoranda da birşeyler yiyip içmek isterdim, keyifli bir yere benziyordu.
(4) Lefki Ammos: İki ucu korunaklı bir koy olduğu için Agora ve Navagos’a göre daha az dalgalıydı. 60 kadar şemsiye var, haftasonuna doğru iyice kalabalıklaşıyor, buranın en popüler plajlarından biri olabilir.
Bir ucunda kamp alanı, sonra sırasıyla Lefki Ammos, Cabana, halk plajı, Koursaros ve halk plajı diye devam ediyor. Cabana şezlonglarına da bakınca daha şık bir alternatif gibi gözüküyor ama alanı çok dar, o yüzden daha sıkışık ve rahatsız gözüktü gözüme.
Lefki Ammos’ta müzikler oldies goldies’den modern dans hitlerine doğru gün içinde değişkenlik gösteriyor, genel olarak beğendim. Tuvaletleri ise hiç gözüm tutmadı, prefabrik barakacıklar; ama haklarını vermek lazım tuvalet kağıdı ve kağıt havlu bir kere bile eksik olmadı.
Happy hour isterseniz; Cuma akşamı özellikle tam eller havaya moduna geçti, bar çok kalabalıktı.
(5) Navagos: Lefki Ammos’tan biraz daha güneye inelim diyip yola devam edince karşımıza çıkan plaj. Çakıllı ve yer yer taşlı, denizin belli bir yeri yosunlu. Upuzun sahilde tek bir mekan olmasının avantajıyla, oldukça sakin. Sabah gittiğimizde üç aile anca vardı; öğleden sonra kalabalıklaştı. Review’larda da huzurlu olduğu yazılmış, tüm gün dalgalarla oynayıp kitap okuyabileceğim bir yer. Arkadaşlar denizi sevmediği için biz çok durmadık. Öğlen birşeyler atıştırıp ayrıldık; ama upuzun bir koyda bir başınıza olmak ve keyifli jazz ve easy listening parçalar eşliğinde sevdiğinize sarılıp huzur bulmak da mümkün gibi geliyor bana.
Restoranlar:
Bu tatilde çok fazla restoran deneme şansım olmadı ama gittiklerimiz şöyle:
(1) Ouzeri Tsapari: İlk akşam gittik. Kaldığımız bölgenin en iyi tavernası olduğunu söylediler, porsiyonlar acayip büyük, çarşının içinde bir yer. Her saat kalabalık, sürekli geleni gideni var; ama ayakta da kalmıyorsunuz. Biz sarımsaklı ekmek, Greek salad, Tzaciki, kabak kızartması, stuffed eggplant, ızgara kalamar, karides kızartma sipariş ettik. Alerji riski sebebiyle ben deniz ürünlerini tadamadım; ama patlıcan dolması acıydı, iri iri çekirdekleri vardı, yiyemedim. Kabak kızartma güzeldi, tzaciki çok sarımsaklı olsa da iyiydi ve bu kadar sarımsak yetmezmiş gibi söylediğimiz sarımsaklı ekmek de ordu doyuracak boyuttaydı. Üç kişi bir küçük sürahi retzina ile birlikte €56 tuttu.
(2) Asterias: Yine bizim otele yürüme mesafesi ve tripadvisor’da puanı yüksek bir yerdi. Çok az kişi vardı ve sahilde olmasına rağmen kalabalıktan uzak kalmış kuytu bir noktadaydı. Greek salad, kabak kızartması, kalamar ve mantarlı risotto’lu yemeğimize €30 civarı ödedik. Yemeğin sonunda ikram ettikleri sakız likörüne minik berry taneleri de atmışlar, çok şirindi. Salatayı ve (Yunan mutfağıyla alakası olmasa da) mantarlı risotto’yu çok sevdim.
(3) Bakalis: Asterias’tan çıkıp sahilden yürümeye devam edince karşımıza çıkan, arkadaşımın da daha önce tavsiye ettiği ve Foursquare’de de notu iyi olan, her zaman kalabalık, Pefkochori’nin en popüler balıkçısı. İki akşam üst üste buraya geldik. İkisinde de barbun yedik, gayet lezzetliydi. Peynir köftesini de beğendik. Fiyatlar da salata, ara sıcak, balık, meşrubat ve bira için €40 tuttu.
(4) Navagos: Plajdan çıkmadan önce öğle yemeğini burda yedik. Denize karşı, ambians gayet hoştu. Bence akşam da gelinebilir, güzel bir ortamı olacağını hissettim. Öğlen tavuklu linguine gibi çok basit bir yemek söyledim ama lezzeti beni benden aldı, bayıla bayıla yedim. (Çok hafif kremalı, sarımsak ve limonlu bir sosu vardı.)
(5) Lemonis: Bizim otele yürürken dikkatimizi çeken ve Halkidiki’de çok sayıda şubesi olan pastane. Ben bademli ve fıstıklı dondurmasından yedim. İki lezzeti birbirine çok yakın ve fazla şekerli buldum. Ama seven de seviyor ki geceyarısına kadar açık ve hep kalabalık bir mekan, bi denemenizi öneririm. Pastaları da güzel olabilir.
(6) Thea Tharassa: Afytos’a gittiğimiz akşam uçsuz bucaksız deniz manzarasına bakan en popüler yerlerden biri olduğu için gittik. Türk olduğumuzu anlayıp Türkçe menü getirmeleri dışında servisten de yemeklerden de çok keyif almadım. Thea Tharassa salatasında rokalar taze değildi, sirkeli sosu beğenmedim, barbun balığı da Bakalis’dekilere göre sert ve tatsız geldi. Tek beğendiğim mücver köftesiydi, içinde peynir de var, dışı çıtır içi yumuşacık ve biraz ıslak bırakılmış, hoşuma gitti. Bir daha gitmeye fırsatımız olmadı ama bana kalsa ara sokakta kalan, otantik görünümlü tavernalardan birine giderdim.
İyi eğlenceler!
Diğer seyahat yazılarına da göz atmak isterseniz…