Ve mevsimler değişir. Umut ve hayaller gelir ve geçer. Günler bizi coşturabilir. Modumuz düşer, ağlayabiliriz. Yağan yağmurlar ve sonra karlar, hepsi akar gider. Kimsenin haberi olmaz. Gün battıktan sonra evlerin lambaları yanar, ekran önünde sessiz bir bekleyiş başlar. Mevsimler geçer, hayatlar geçer, insanlar geçer içimizden. Hatıralar kalır ama onlar bile değişir. Unutulur, yanlış anımsanır, hatta kaybolup gider. Akşam olur. Evet, lambalar sönene kadar o gün aynı gündür. O gün daha bitmesin, bir gün daha takvimden eksilmesin, ömrümüz azalmasın diye geciktirilir uykuya dalışlar.
Yerine konamayan bir boşluk, havada asılı kalan bir düşünce bulutu gibidir. Kimsenin seni görmediği zamanların sayısı ve sıklığı artmaktadır. Yaş ilerledikçe bu yalnızlık doğal karşılanır. Dikkatle dinlediğin, tüm varlığınla tanımaya çalıştığın bir yabancının görüşürüz diyerek bıraktığı yerden yürüyen merdivenlere, oradan da otoparka geçilir.
Bir akşamı bir sabah takip eder ya da bir sabahın takipçisi karanlık bir gecedir. Huysuz bir yetişkin olduğunu hatırlatan birkaç terslik sonrası, birkaç cam kırığı ve yere dökülen bir çay kavanozu ardından perdeler çekilir, kapılar kilitlenir, pembe diziler durdurulur. Apaçık ortada, sıradan bir akşamı müthiş yapabilecek bir sohbet özlemle ve sonsuzca beklenir. Böyledir.