Bugün, sonunda Ahmet Güneştekin’in Kayıp Alfabe adlı sergisi için Artİstanbul Feshane’ye gitme fırsatı buldum. Açıkçası, tek bir sanatçıya ait bu kadar çok sayıda etkileyici eseri bir arada göreceğimi tahmin etmiyordum. Nasıl bir tecrübeydi, anlatmak güç. Beklemediğim bir durakta inmiş gibi oldum diyebilirim.
Bir yerde umut ve anlam vardı, bir yerde acılar ve yas. Bırakılanlar ve gidenler. Lastik ayakkabılar, bavullar ve sokak adlarına dönüşen cinayetler. Dağıldım, çarpıştım, durdum, tekrar baktım, bakmaktan kaçındım ve tekrar, tekrar, tekrar…
Bir yerden aldı, başka bir yere götürdü, renkler çoğaldı, birbirine karıştı. Mitlerle yakın geçmiş iç içe geçti ve gelecek soluksuz bir şekilde kapıda bekledi.
İçinde yaşadığımız dünya ve coğrafya, bireysel ve toplumsal savaşlarımız, hiçe saydıklarımız, yok ettiklerimiz ve sayısız kayıp.
Dünya ve memleket meselelerini kafaya takanlar için zorlayıcı bir deneyim olabilir, benim için de öyle oldu aslında. Yine de içinde yaşadığımız ama dışavuramadığım duygular için
Çeşitlilikleri ve ölçekleri birbirinden farklı bu eserleri gördüğüm için çok şanslı hissediyorum. Gerçekten inanılmaz bir deneyimdi.
Sergi, duygu dünyası çok derin ya da dünya ve memleket meselelerini kafaya takanlar için zorlayıcı olabilir bana kalırsa. Gerçi bu gruba giren bizler için hayat zaten zor diyebiliriz; ama içinde yaşayıp da dışavuramadığımız duygu yoğunluklarının bir anda ortasında buluvermek kendini… Bu da az bir şey değil.
Bence herkesin en az 1 kere gezmesi ve haberi olmayanlara duyurulması gereken bir sergi. Ne mutlu ki, bu coğrafyaların hikayelerini ve kendi anlam arayışını dünyaya duyuran bir Ahmet Güneştekin var. İstanbulluları bu eserlerle uzun bir dönem boyunca (üstelik ücretsiz) buluşturmak için emeği geçen herkese de bu vesileyle teşekkürler..