Hayata Dair

İçimdeki karanlığa

Kızdığında ve bağırdığında ya da kızıp ağır cümleler kurduğunda en çok kimi yaralıyorsun, biliyorsun değil mi?

Kendini.

Aslında biliyorsun değil mi, çok kırılgan ve hassas bir yanın acı çektikçe çıkıyor ortaya bu kızgınlık.

Ne kadar durdurulamaz olduğunu biliyorum. Ne kadar haklı hissettiğini. Seni anlamadığımı düşünme, tam tersine çok iyi anlıyorum.

Sakin yaradılışımın yanında öfkeli bir canavar da taşıyorum içimde. Hepimizin içinde olduğu gibi.

Doğu felsefesinde bahsedilen kutupların çekişmesi, zıtlıklar, yin ve yang.

O yüzden iddia edemez hiç kimse asla şu ya da bu olmayacağını. Henüz farkında bile olmadığı bir yanı çıkabilir, apansız, bir sebepten. Bazen, bu karanlık yanımız, başkalarında kusur bulduğumuz özellikler de olabilir. Kulağa ne kadar korkunç ya da üzücü gelse de, işin doğrusu bu.

Farzedelim bizi kızdıran bir durumla karşılaştık.

Birimiz içinden öfkesini yenmeye çalışır, kalbinin hızlandığını farkeder, ellerini sıkar, sesi (sinirden) titrese bile olabildiğince sakince tane tane konuşmaya çalışır. Dışarıdan baktığında, hele çok dikkatli bakmazsan ne kadar sinirlendiğini farkedemeyebilirsin. Ama konuştuğu kişiysen ya da onu biraz olsun tanıyorsan ne kadar kızgın olduğunu anlarsın.

Bir diğeriyse kendini bir tutar, iki tutar, üçüncüde avazı çıktığı kadar bağırabilir. Vücudunun her milimini etkisi altına alan bir sarsıntıyla öfke seline teslim olur. Buna sonradan pişman olacağını bilse de, işe yarayacak tek çözümün bu olduğuna inanır. Ses tonuyla, el kol hareketleriyle, birşeylere vurup çarparak gösterilen bir öfke patlaması.

Ya da bir diğerimiz, ne bağırır ne konuşur ama ilk fırsatta bütün kızgınlığıyla saldırıya geçip yaşadığı tüm benzer olayları sıralamaya başlar. Söylediği şeyler haksız değildir, üzüldüğü için söylediği de doğrudur. Ama her bir sözü o kadar yaralayıcı, o kadar zorlayıcıdır ki farkında olmadan karşısındakini de tetikler, aynı öfkeyle karşılık bulacak bir düello başlatır.

Ne sözlü şiddet, ne fiziksel ne de saldırgan tavırlarla iletişim kurmak mümkün aslında. Bunu hepimiz biliyoruz; hatta böyle bir tavırla karşılaşınca içimizde neler kaynadığını ve mantıklı zeminde konuşmanın imkansız hale geldiğini de. Biliyoruz biliyor olmasına da yine de engel olamıyoruz bazen.

Biliyorum, çünkü benim içimdeki canavar da ininden çıkınca geri girmekte zorlanıyor bazen. Ama her ne şekilde olursa olsun o canavar ortaya çıktığında kendimi tanıyamıyorum ve öfkem dinince de pişman oluyorum. O halimi sevmiyorum. Yine de kabul etmeye ve onun farkında olmaya çalışıyorum.

Kendimle konuşup o canavarı yolundan geri döndürmeye çalışıyorum.

Derin nefesler alıp 10’a kadar sayıyorum.

Bana neler oluyor?

Bana neler oluyor? diyerek içimdeki ateşi farkediyorum.

Bunu tetikleyen ne?

Bana kendimle ilgili ne söylüyor bu öfke?

Peki bu öfkeyle şimdi neyi seçiyorum? Patlamayı mı sönmeyi mi, sakinleşmeyi mi söylenmeyi mi…

Biliyorum hiç kolay değil, hayatı da stresi de anlıyorum, hem de çok iyi. Ama ne var biliyor musun, insanlar huzurla mutlulukla bir arada yaşayabilsin istiyorum. Çiftler birbirlerini kırmadan konuşabilsin, çocuklar anne babalarını, anne babalar çocuklarını üzmeden anlaşabilsin.

Hepimizin farklı DNA’lerle dünyaya geldiğimizi ve çok farklı tecrübelerle yetiştiğimizi, verdiğimiz tepkilerin de bunun sonucu olarak çok çeşitli olabileceğini kabullenebilmeyi diliyorum…

Ne olur sanki hayatı daha sevgi dolu yaşayabilsek ve daha anlayışlı davranabilsek hem kendimize hem başkalarına…

VN:F [1.9.22_1171]
Rating: 10.0/10 (1 vote cast)
VN:F [1.9.22_1171]
Rating: 0 (from 0 votes)
İçimdeki karanlığa, 10.0 out of 10 based on 1 rating
Share

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

* Copy This Password *

* Type Or Paste Password Here *