Tek bir nefes alışla başlıyor hikayen, tek bir solukta geçiyor gibi bazen.
Akşamüzeri, gün batmadan, bir mum yakıyorsun camın önünde. Yıldızlar çıkana kadar ışık olsun sana diye.
O ışığa ihtiyacın var. O ışık, yol arkadaşın, hatta deniz fenerin, güvendiğin liman ve henüz görmediğin bir kıta senin için.
Birazdan ay görünecek; bulutlar önünü kapamazsa odandan seyredebileceksin. İncecik bir hilal olacak, dolunaydan sonraki en zarif hali ayın.
Dolunayı daha çok seversin gerçi sen; gökte şişip duran kocaman bir balona döndüğünde, sevinçten haykırdığın olur. Sabahın zifiri karanlığında işe giderken el sallamaya başlarsın, “günaydın Dolunay, günaydın sana da…”
Kırmızı mumun cama vuran sarı beyaz ışığında hangisi gerçek, hangisi yansıma emin olamıyorsun bir an. Başka bir boyutu daha varsa bu hayatın, başka bir dili de olabilir ve o zaman, hepimiz için yabancı olan bu dilde tüm cümleler bizim için bir yanılsama, gerçeğimiz ise bir o kadar kayıp olabilir.
Mumun titrek ışığında yüzün, çizgileri belli belirsiz seçilen bir eski zaman tablosu gibi. O tabloda, bundan asırlar önce, birkaç şamdanın aydınlattığı odada, kasnaktan gözlerini ayırmadan her akşam kanaviçe işlerken görebiliyorum seni. Yavaş yavaş beliren motifte de senin gibi kanaviçe işleyen bir kız var. Sen ona baktıkça kendini görüyorsun; onunsa gözleri önünde, elleri senin kadar hızlı, düşleri seninkilere karışıyor. Sen, asırlar önceki suretin ve kumaşa işlediğin yüzün, aynı sessiz ve uzak ifadeyle selamlıyorsunuz geceyi.
Aslında bütün bunların hiç bir anlamı olmadığını haykırmak istiyorum sana; ama sanki bir kabusta gibi sesim çıkmıyor. Neredeyim diye etrafıma bakarken önümde kalın ciltli bir kitap görüyorum, üstünde de göndermeyeceğimi bildiğim halde zarfa yerleştirilmiş bir mektup daha. Yemek çoktan yenmiş, herkes odalarına çekilmiş, bir tek ben büyük davet salonunda, şöminenin karşısındaki koltukta oturuyorum. Her geçen saatte, mumun boyu kısalıyor, ışığı ise aynı şekile titremeye devam ediyor. Bulutlar iyice kararırken sokak lambaları yanmaya başlıyor. Dizlerim ağrıyor dünden beri, yağmur yakındır. Derin bir iç çekişle, beklenenin gelmediği bir günü daha uğurluyorum.