Pazar sabahı erkenden yola çıkıp iki günlüğüne Çanakkale’ye geldim. Denizin sakinliği ve güneşin sıcağı içimi yumuşattı adeta; bu hızlı duygu dönüşümüne inanamadım.
Yürüyerek bir yere gidebilmenin mutluluğu. Sahilde balık tutan çocuklar, şimdiden alışmışlar kova ve olta elde, limanın yolunu tutmuşlar. Hamzakoy’da kumlarda yürüyen anne ve kızı, yukarıda yürüyüş yolunda paten yapan iki kız kardeş, Atatürk Kültür Merkezi’nde çay içen emekli amcalar ve ben.
Bir Pazartesi sabahı simit fırınına yürürken ilkokul bahçesinde oynayan çocukların sesleri ile kendi çocukluğuna dönmek. O kadar tanıdık, heyecanlı ve neşeliler ki. Dayanamayıp simit dışında iki de dereotlu maydanozlu poğaça almak. Eve gelip çay demlemek, domates peynir kesip, üzerinde zeytinyağı gezdirmek.
Öğleden sonra, yemek arası için kısa bir mola. Rüzgârda dalgalar, dalgalarda sörfçüler, köşeyi dönünce tramplenin karşısında boş masalar ve uyuklayan iki köpek, kırmızı fincanda kahve ve karamelli bisküvi.
Bu sabah İstanbul’a döneceğimi bilmeme rağmen uzun zamandır ilk kez sevinçle uyandım. 🙏
Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
