Son haftaları “ha gayret” diyerek geçirdim, ucu ucuna yetti enerjim, gücüm, sabrım, her farklı durumda adı ne olursa. Sonra tam bütün sorumlulukları yerine getirmişken yelkenleri yere indirdim. Benden bu kadar, dedi bedenim. Başkalarına ve başkaları için koştuktan sonra yere düştü adeta. Pes etti.
Hadi kalk, uyan hadi, atla arabaya, bayram tatil zamanı, İstanbul’dan gitme zamanı, dese de içimde biri, hasta hasta tatile çıkmak da ne, otur oturduğun yerde, dedi diğeri.
Sonuç olarak, uzun zamandır beklenen, adresi belli 5 günlük tatil yerine kapının kilidini çevirmeden, yatakla kanepe arasında gidip geliyorum. Olmam gerektiğini düşündüğüm yerden uzaktayım.
Belki de bir engel koydu bana hayat, bi dur, dedi. Zamanında durmadığım zamanlar için bana bir boşluk tanıdı. Al işte sana kimse dokunmaz, aramaz, sormaz, plan yapman gerekmez, iş yapman gerekmez, hiç bir şey yapman gerekmez, bizden sana hediye, ded. Ben o hediye paketini alınca mutlu oldum mu, tabii ki, hayır. Hasta olmak mutlu eder mi, yooo. Ama sanırım bu sesi dinleyip dinlenmem gerekiyor. Kâh uyku, kâh buğu, dizi ve film, biraz kitap, okaliptus yağı ve vicks, en yakın arkadaşlarım oldunuz, teşekkür ederim.
Belki de buna baştan beri izin vermem gerekliydi. Durmaya. Zorlamamaya. Elimden gelenin en iyisini yapmayı bırakmaya. Başkaları ve sorumluluklar adına yaptıklarımı tek tek düşünüp hayatı tekrar sorgulamaya… Beynime bu kadar az oksijen giderken o da zor ama, neyse, İşte bizim iyi bayramlar mesajımız böyle bu sene.