Bugün, uçakta teknik bir arıza olduğunu söyleyen ikinci pilotun anonsu içime kurt düşürdü. Uçak kalkmak bilmezken sanki olağandışı bir işaret arar gibi bakındım etrafıma, dua ettim, iyi şeyler düşünmeye çalıştım, iyi şeyler düşünürken aklıma kötü şeyler geldi, iyice gerildim. Sevgi dolu bir hayat derken, can çekişmek, dedi mesela içimden bir ses. Bu sefer de kafayı buna taktım.
“Sevmek, can çekişmek mi?”
“Neden böyle düşünüyorsun?”, dedim ama nafile. Cevap alamadım.
Sonra seni düşündüm. Daha doğrusu seni özlediğimi düşündüm. Bana bir şey olursa, ilk sen fark edersin diye geçirdim içimden. Bir an geride bırakacağım yarım, parça parça, bölük pörçük yazılar ve notlar ve kâğıtlar ve resimler geldi gözümün önüne. Ve hepsinin anlamsızlığı… Benim ardımda hiçbiri bir şey ifade etmeyecekti. Ardımdan bazılarının üzüleceğini düşündüm; ama ağlayan yüzler canlanmadı kafamda. Başları siyah örtülerle kapanmış kadınlar gördüm, o kadar. Üzüleceklerini düşünmek de canımı sıktı. Kafamdan bu düşünceyi atmaya çalıştım.
Sonra yine seni özlediğimi düşündüm. Carcassone geldi aklıma. Çay dükkânının önünde bir an seni kaybettiğimi sanıp paniklemem ve senin beni uzaktan gülümseyerek izleyip yanıma gelmen, bana sarılman… Sana güvenle sarılmam.
Bunu özledim.
Güvenle sarılmayı, sorusuz inanmayı, her zaman yanımda olacağını düşünmeyi, sevmenin en başında, daha el ele tutuşmamış iki kişinin kalp atışlarının birbiri için hızlandığını fark etmeyi… Hiç bahsi edilmese de yan yana oturduklarında havada esen sevdalı rüzgârı. En başında olmayı, gelecekle bölünmeyecek bir umuda kapılmayı. Sana baktığımda ‘işte bu adam’, demeyi, hatta o en başında bile sevdanın, bir saniyeliğine bile olsa, çocuğumun babası olmanı aklımdan geçirmeyi. Ben güzel yemek yaparım dediğinde, o yemeklerden mutlaka tadacağımı düşünmeyi. Filmlerden bahsederken, bir akşam mutlaka birlikte izleyeceğimize inanmayı.
Ben böyle düşünürken uçak havalandı. Yalpaladı ama rüzgâra ayak uydurup yükselmeye başladı. Hayaller de git gide küçülen kara parçaları gibi uzaklarda kaldı.
Hediye ettiğin kitabı okumaya devam ettim ben de. İçecek siparişimi sorduklarında cevap verdim; uçak inişe geçtiğinde kemerimi kontrol edip, masamın kapalı olduğundan emin oldum.
Sen güncel aramalar listesinde bir telefon numarası ararken o listede sürekli tekrarlayan isim geçti aklımdan. Duraksadım.
Birlikte geçirdiğimiz iki uzun günün hemen ardından “iyi geceler” dilemediğinde içimin ürpermesi gibi sanki bir buzdağına çarptım, kitabı kapayıp öylece durdum.
Seninle bir nehir boyu koşar adım yürüyüp hiç konuşmamamız geldi aklıma. Biterken gün, biterken bu an, yaşadığımız güzel anlar hatıra olacakken… Ne diyebilirdin, ne diyebilirdim…
Çok zaman önce demiştim ama değil mi… “Sevince çok büyük sevecek, sınırsız, sualsiz sevecek bir yürek benimkisi. Sevdiğimi isterim yanımda; ama hayatının tamamını bana açabileni, her şeyini benimle paylaşan, her şeyimi paylaşabileceğimi…”
Yüreğimi tanıyan, gün ışığını seven adam, ne dersek diyelim, ayrı gayrı yaşanmıyor sevgi. Yaşansa da güzelliğine gölge düşürüyor aklımızın oyunları. Üstelik, kısa bir süre için bir arada olduktan sonra daha da koyuyor ayrılık.
O buzdağı, bu sesler, hepsi geride kalabilirdi. Carcassone’den hiç dönmesek ve kendimizi o kaleye gizleseydik belki…
Uçak havaalanına doğru alçalırken sana yakınlaştığımı düşünerek rahatladım biraz; hatta seni göreceğimi düşündüm. Kapıdan çıkarken bile senin yüzünü, seslenişini ya da kısa bir mesajını aradım.
Sevmenin en saf halinde kalmayı, bizden başka kimseyi ve hiçbir şeyi düşünmemeyi, birlikte her şeye sıfırdan başlamak üzere sapsarı çiçek tarlalarının arasından yola çıkacağımız bir günün mümkün olmasını, bana bir kez sarıldığında o değerli anın daha birçok kez tekrarlanabileceğine inanmayı özledim. Hem de çok özledim.
Bir avucumda yıldızlar,
diğerinde bulut olsa.
Işığımla yanıp
yağmurumla ıslanır mısın?
Kırıldığında bir dal, nasıl boynunu bükerse
öyle durakaldım ardında.
Tüm güzel anılar,
yutkununca boğazımda düğümleniyor.
Özledim.
Aklımdan geçen şarkı: Guadalupe Pineda’dan Historia de un Amor
Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/nilhanf/public_html/wp-content/plugins/gd-star-rating/code/blg/frontend.php on line 705
Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/nilhanf/public_html/wp-content/plugins/gd-star-rating/code/blg/frontend.php on line 574
Gönül Burulmaz.
Gidilmeze yapılan bir yolculuk benimki.
Gidilse de varılmaza yapılan bir yolculuk.
Varılsa da dokunulamaza yapılan.
Olmaza sevdalandım ya,
artık ne yapsam boş.
Gitmesem gidilmeze olmaz,
gidilmez oradayken durulmaz.
Gidilse varılmaza,
Gidişin sonunda varamayınca,
varamayacağını bildiğin yere,
sorulmaz “neden varamadım?” diye.
Varsak da dokunulmaza,
dokunamadık diye gönül burulmaz.