Bugün, 17 Haziran 2013. Avrupa’nın göbeğinde bir şirket eğitimindeyim. Başka zaman olsa içim kıpır kıpır, yeni insanlarla tanışmaktan mutlu, keyifle gelirdim. Hatta yabancı bir şehirde gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi zevkle anlatırdım şimdi size. Ama mümkün değil.
Cumartesi Prag’a gelmiş ve iki günü sırf gezerek geçirmiş olmama rağmen bu sabah öyle bir ağırlık vardı ki omuzlarımda, kalkıp giyinmem, bavulu toplamam ve otelden çıkmam için kendimi epey zorlamam gerekti.
Bu iki günde neler mi oldu? Zaten deli saçması bir ortamda bıraktığım ülkemde arkadaşlarım bir kâbus yaşarken ben burada ancak kısıtlı Internet’imle neler olduğunu anlamaya çalışabildim. Gece yatmaya otele gittiğimde aldım önce haberleri, sonra uyu uyuyabilirsen. Pazar sabaha karşı gözlerim uykusuzluktan kapanırken ben hala Internet’ten televizyon kanalı bulmaya, son bilgileri almaya çalışıyordum.
Hayatımda ilk kez ne işlerin yoğunluğu ne duygusal çalkantılar, günlerdir süren uykusuzluğumun tek sebebi ülkemin içinde bulunduğu durum ve bu yaşanılanları anlama, bu koşullarda doğru sözler söyleyip aklıselim davranışlar sergileme ve geleceğe umutla bakabilme isteği.
Ama işte tanık olduğum ve insanda akıl bırakmayan olaylar, beni tam anlamıyla gözleri kan çanağı, yeri geldiğinde ağlak, zırlak ve asabi, yeri geldiğinde gururlu, umutlu ve iyimser bir kadına çevirdi. Resimler, videolar, yazılanlar inanılmaz. Günlerdir okuyup izleyip dinleyip görüp anlamaya çalışıyorum. Bu kadar uzun süredir içinde bulunduğuma göre alışmış olmam, hatta bu kadar büyük tepkiler vermemem gerekebilirdi; ama her müdahalede vahşeti ilk kez görüyor gibi ürküyor, korkuyor, üzülüyor, tir tir titriyorum.
Ben ne savaş terimi bilirim, ne hayatımda savaş oyunu oynadım, ne askere gittim ne de kavga ettim. Biri birine bağırsa ve yumruk atsa bile biter benim için, dünyam kararır. Ama bunun çok daha ötesinde görüntüler çıkınca ortaya… O zaman nasıl yorumlayabilirim ki… Akıl fikir mantık izah edemez ki olanları.
Benim gibi sıradan bir insan için, kalabalığı dağıtmak bahanesiyle insanları geçici körlüğe ve vücudunda uzun süre geçmeyen alerjik reaksiyonlara ve yanıklara maruz bırakan bir kimyasal kullanılıyorsa bunun adı kimyasal savaştır. Bu kimyasallar kapalı mekânlara ya da insanların tam kafasına isabet edecek şekilde ateşleniyorsa bunun adı cinayettir. Pencerelerden, sokaklardan, meydanlardan haykırılan istekleri duymamak bir yana onları küçümsemek ve düşman bellemek, hatta tehdit etmek söz konusuysa bunun adı da psikolojik savaştır. Fiziksel saldırıları, üç beş kişi bir araya gelip yerde atan kadına adama tekme tokat girişmeyi saymıyorum bile, bunun adı belli.
Benim kendi ülkemde düşman muamelesi görmeme sebep veren, beni dışlayan, hor gören, beynimin içine korku ve öfke yerleştiren birileri varsa onlar da vatan hainidir. Hatta hiç bir şey yapmasalar bile sırf bana düşmanlık ettikleri için, yani kendi milletinden bir insana, milleti falan bırak, bu dünyada eline silah almamış gencecik bir insana, durduk yere düşman diyen biri çıkarsa işte o, asıl hain odur.
Aklım almıyor, bu nasıl bir insanlık suçu haberiniz var mı? Bu zorbalığı, zalimliği nerde gördünüz? Bu kini nerde büyüttünüz? Kimlerle ne hesaplar yaptınız da kendi halkınıza kıydınız?
Yıllarca, yurtdışına çıktığım her an, bir Türk olarak eğitimimle görgümle başarılarımla mevcudiyetimle sürekli kendimi kanıtlamaya çalıştığımı hissederdim. Hatta benden önce tanışılan ve yazıklar olsun denilen medeniyetsiz, cahil cühela, kaba saba adamların yarattığı imajı silmek isterdim. Ben değil miydim, sırf Türk olduğum için Roma aktarmalı uçakla Malta’ya indiğimde apar topar odaya alınıp uzun uzun en detaylı şekilde aranan, köpekler tarafından bavulu koklanan, eşyaları dökülüp saçılan, hıçkıra hıçkıra ağlayacak kadar rencide edilen… Ben değil miydim pasaport kuyruğuna girdiğim andan o ülkeden çıkış yaptığım ana kadar daima türlü türlü önyargıların hakkından gelmeye çalışır gibi başım dik bekleyen, bekleyen…
Ve bugün de… Yine Türkiye’den olduğumu duyanların meraklı, kuşkulu ve küçümser bakışları ve tekrarlayan benzer sorularıyla karşı karşıyayım. Ne yazık ki bu sefer onların sorduklarını gülümseyip geçemiyorum, gururla övünemiyorum. Yerlerde sürüklenenler, yaralananlar, ölenler, gri beyaz bir gaz bulutu içine hapsedilen insanlar…
Ben senelerdir her yurtdışına çıkışımda her türlü kötü imajımızla savaşırken, bana “başın niye açık?”, “yurtdışındasın diye mi böyle giyiniyorsun?”, “ülkende develere mi biniyorsunuz?” ya da “sen bir kadın olarak nasıl çalışabiliyorsun?” gibi abidik gubidik sorular soran herhangi bir Avrupalı’ya sakin sakin cevaplar verirken şimdi “ya evet o söylediklerim bir yana, siz haklıymışsınız; biz gerçekten barbar bir milletmişiz” mi diyeceğim?
Hayatımda bu kadar çok kere ve bu kadar farklı kişiye ya da duruma yazıklar olsun dememiştim.
Bunu da yaptınız ya, helal olsun size. Sizin gibilerin gerçek yüzünü hala göremeyenlere de yazıklar olsun.
Ben dün Prag’da, şehrin göbeğinde, hani ana meydandan yürüme mesafesi bir parkta, park değil, koskoca bir ormandaydım. Benim Park’ımı gasp ettiniz ya siz, ben de kendimi burada çimlere attım işte. Akşam da Prag meydanında şöyle bir baktım etrafıma; insanlar el ele, kol kola, yiyor içiyor eğleniyor. Benim ülkemin gençleri de olsa olsa bunu istiyor, dedim kendi kendime. İnsan gibi davranılsınlar, gönüllerince yaşasınlar, sesleri çıkarsa duyulsunlar, öteki diye dışlanmasınlar istiyor. Bu kadar mı zor bunu görmek?
Nasıl kötü hissettim, nasıl darlandım… Meydan üstüme üstüme geldi sanki. İnsanların mutluluğu ve özgürlüğü üstüme üstüme geldi.
Vatana dönerken orda yaşananların ancak tahmin edebildiğim ağırlığı beni kahrediyor. Yurduna kötülük değil en fazla iyilik yapan, faydası dokunan, sorgulayan, çalışan, üreten, eğitimli, görgülü, terbiyeli, iyi niyetli, insancıl insanları dışladınız, yaraladınız, üzdünüz. Daha ötesi var mı?
Hak etmiyoruz padişahım, hiç hak etmiyoruz.
Bedenim Prag’da aklım Gezi’de,
Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/nilhanf/public_html/wp-content/plugins/gd-star-rating/code/blg/frontend.php on line 705
Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/nilhanf/public_html/wp-content/plugins/gd-star-rating/code/blg/frontend.php on line 574
BENİM AĞACIM
Bir ağacım vardı ya Annem.
Ufak çocukken seninle diktiğim
Hani başında oturup saatlerce ellerimle okşayıp sevdiğim
Her doğum günümde yanına gidip öptüğüm
Her geçen sene gözlerimle, özlemimle, sevgimle büyüttüğüm
Gençliğimde aşklarımı anlattığım
Her terk edilişle birlikte ağladığım
Her yeni sevişte birlikte sevindiğim
Babam öldüğünde birlikte öldüğüm
Hani bir ağacım vardı ya Annem
Ben gibi büyüttüğüm
Artık YOK.