(1)
Rose petals and windy days
Riding on horses wild and free
I hear them noises far and bitter
I hear their music loud and strong
Murmuring to myself old fairytales
Dancing to his steps with ease and singing along
each melody
each grasp a joyful reunion
Tea leaves and golden meadows
Every sunset a beauty queen
Creamy pie and pinkberry clouds
Either a sea or a waterfall
there you’ll find me
Tonight said the doorman
there will be a party
crowds will join us tonight
in the garden by the sea
Row and row sailor, quietly make way to the King
He is the warrior of this country
and the conquerer of all lands to see.
On the horizon, a pirate’s boat
by the seashore castles of gold
I hear them all
I see them all
How beautiful can you feel…
I’d like to dance all night
till my feet drop dead to the sandy shores
yes I’ll run and jump and swing.
Music be my companion
tonight will be our dream come true.
(2)
Precious she said all these moments
So precious
Can you believe it she asked, can you believe it
All of this – like a dream come true
Tender she said – very tender and smooth
Lovely don’t you think she asked
Isn’t this lovely 🙂
(3)
Yüksek duvarlar altında sarı bronz bir oda. Uçuk renklerde kadife koltuklar. Eski mobilyalar, abajur ve kocaman bir ayna. Duvarlara dokunmak istiyorum – boyası bozulmuş duvarlara – Bir zaman yolculuğu gibi – hangi zaman desen kimbilir…
Burada o zaman durmuş, dışarıda başka bir dünya, burası bambaşka olmuş. Saatler susmuş, derler ya, ne saat ne cep telefonu, hepsini susturdum ben de. Öylece oturabilirim saatlerce. Bu binanın verdiği yaşanmışlık hissi bambaşka. Öylece kalabilirim günlerce.
(4)
Ayak seslerini duyuyorum. Gölgeleri görüyorum kapının pervazından. Yerler gıcırdıyor. Merdivenleri çıkıyor olmalı. Kim var orda, diyorum, ses gelmiyor. Kimsiniz, orda kim var? diye yineliyorum.
(5)
Why wait if this is the right time
Why waste our time if know it’s true?
(6)
Portakal çiçeğine sarılmış
bir yonca gördüm.
Nasıl bir araya gelmişler,
aklım almadı.
Yürümeyi bırakıp yere eğildim.
Gerçekten de sarmaşdolaş yatıyorlardı
çimlerin üstünde.
Nasıl bir sevda sizinkisi – nerde tutuştu yürekleriniz, diyin bana.
İkisinin de heyecandan dizleri titriyordu.
Sanki uzun bir yolculuktan sonra buraya gelmiş gibi,
Ya da belki karaya vurmuş gibilerdi.
Ne komik, ben de kafamda binbir soru aşk’ı arıyordum o günlerde.
İşte, böyle bir anda karşıma çıkmıştı.
Ne şanslı adamım, dedim kendi kendime.
İkisini de bir ağacın gölgesine bırakıp yoluma devam ettim.
(7)
Ve mumlar da yandı.
Kıpırtılarına hasta olduğum beyaz uzun mumlar.
Dans edin siz de benimle.
Rüzgarda savrulan saçlarım gibi, sizin de aleviniz kıvrılsın bir o yana bir bu yana.
Seviyorum – ötesi var mı J
(8)
Ve başımı kaldırıp tavana baktım – ne muhteşem!
Duvar kabartmalarını görüyor musun – deli bir şey – inanamıyorum
Çocuk figürleri, vazo, çeşme, elinde meşaleyle uzun elbiseli kadın
Griler, maviler, sarılar, hepsi hepsi muhteşem…
(9)
Bir mum ışığında sevdim seni
Hava henüz kararmamıştı
Alaca karanlık vurmamıştı daha cama
Dün gece dolunay vardı
Bugün dolunaydan bir azı çıkacaktı
Üşümüştüm biraz
elimi tutar mıydın?
Bir mum ışığında ısıttım ellerimi
Yanağına ufak bir öpücük kondurdum
Ben seni sevmeyi mum ışığında öğrendim.