Saatler uzasa da gönül susmuyor bazen.
Yılın en uzun günü yaklaşırken,
daha da çok sığınıyor geceye bu deli yürek.
Bir nefes
Bir derin nefes ve
Bir ufak dokunuş
Sevgiyle sarıldığın bir dost.
Her sabah konuştuğun sardunyalar
Ya da sadece şükürler olsun,
diyebilmek…
Anımsayarak gülümsemek,
Şu an’dan bağımsız bakmayı,
görmeyi,
duymayı,
düşünmeyi öğrenmek.
Öğrendiklerini uygulamak,
aynı hatayı iki kere yapıp bir de pişmanlıkla boğuşmamak.
Şu an’ı bırakıp bir zamanlar’a da şükredebilmek.
O alışık olduğun
güçlü kadını oynamayı bırakıp
“böyle olsun istememiştim” diyerek
ve taaa içinden gelerek
hüngür hüngür ağlamak..
Durup dururken, içini kemirmeye başlarsa bir soru:
“Ya bildiğin tüm doğruların yanlışsa ve
boşuna terk etmişsen sevdaları…” derse bir yabancı…
Buna da “eyvallah” diyebilmek.
Kim bilir,
belki de sandığımızdan
çok daha kolay…
Akışına bırakması,
olduğun gibi olduğunu kabullenmesi
ve yürümeye devam etmesi…
Aylar sonra açılan posta kutusundan çıkan kısa bir mektup gibi:
Canım,
Her şey geçiyor biliyorsun, değil mi… Zaman geçiyor. Yıllar, insanlar, yaralar, acılar, gülücükler, kızdıklarımız, üzüldüklerimiz aslında hep geçmiş gitmiş. Ne bugündeler ne de yarında.
Ve keşke biz o geçmişin sayfalarını değil de geleceği hayal etmeye daha çok vakit ayırsak, inan bana daha güzel olacak. Nasıl diye sorma, ben de henüz bilmiyorum; ama güzellikler hak ediyoruz, o yüzden doyasıya yaşamalıyız bunu.
Sevgiler…
Nilhan